Download Free Audio of Tam birbirimize girmek üzereydik ki öğretmenimi... - Woord

Read Aloud the Text Content

This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.


Text Content or SSML code:

Tam birbirimize girmek üzereydik ki öğretmenimiz gözüktü. “Ne oluyor orada?” “Hiç öğretmenim, Bertan’la şakalaşıyorduk.” “İyi, oturun bakalım. Derse başlamadan söyleyeyim; Ufuk, babanın bestesi için yılsonu programında bir yer ayarladık. Halk oyunu gösterisinden hemen sonra sahne alacak. Haftaya parçanın uzunluğu, enstrüman durumu ile ilgili bilgi getirmen gerekiyor. Ona göre programı ayarlayacağız.” Şaka gibiydi, ama gerçek olmuştu işte. “Tamam öğretmenim.” Teneffüste birkaç kişi gelip babamın imzalı fotoğrafını istedi. “Konserden sonra veririm,” diye geçiştirdim. Akşam babama konunun önemini tekrar hatırlattım: “Baba valla şakası yok bu işin. Haftaya kadar bana parçanın uzunluğu, enstrüman kullanıp kullanmayacağın hakkında bilgi vermen gerekiyormuş, bugün öğretmen söyledi. Biliyorsun üç hafta kaldı, program hazırlanacakmış.” “Oğlum, bu işimin arasında bir de beste çıkardın başıma yaa!” “Ama yaparım demiştin.” “Neyse tamam, bakarız. Bu gece bir şeyler çıkartırım.” “Oleeeyy!” Babam o gece durmadan bir şeyler yazıp durdu; arada annemle bana okuyordu yazdıklarını: “Bakın nasıl olmuş sözler! Hadi çıkın şu güneşli havayyaaaa hakin çıkan bulutlaraaaaa resmini yapın tahtaayaaaa tahtaya! Tahtaya!” “Yok, olmamış,” dedi annem. “Söylemesi zor, biraz da anlamsız olmuş.” “Bence de baba, daha iyi bir şey lazım.” Babam yine gitti, odaya kapandı. “Bu dünya ne şirin dünya... Dünya dünya kalmaz sana daaa... Dünya dünyaaaa Bana da bana daa... Kocaman yüzleriyle Bakıyor insanaaaaaa ” “Fena değil,” dedi annem. “Ama çocukların beğeneceğini sanmam.” “Öffl Ne dinliyor bunlar?” dedi babam, bana dönerek. “Valla kızlar Candan Erçetin, Sezen Aksu, Özlem Tekin falan dinliyor, ille de romantik olacak. Biz oğlanlar için fark etmez; Athena, Teoman, Ceza, İbo... Hareketli olsun da... Romantik sevmiyoruz.” Babam yine döndü odasına. “Beni rahatsız etmeyin,” dedi giderken. Annemden de kahve istedi. Ben yatmaya giderken babamın çalıştığı odadan bangır bangır sesler geliyordu. Yavaşça girip “Ben yatıyorum, iyi geceler,” dedim. Kafasını sallayıp “İyi iyi” dedi. Yorgun ve sinirli görünüyordu. Sabah erkenden fırladım yataktan. Babam dalıcı kalkmamıştı. Tam uyandırmaya gidecektim ki annem çekti kolumdan. “Oğlum, sakın uyandırayım deme. Adamcağız daha yeni yattı. Nereden çıkardınız şu şarkı meselesini, anlamadım. İşine de geç kalacak.” “Anne ben çıkarmadım ki, kendisi dedi.” “İyi, hadi sen de hazırlan da gecikme, servis gelir şimdi.” ‘ Akşam babam eve döndüğünde pek keyifliydi. “Beste işi tamam” dedi. “Öğretmenine söyle, şarkı altı dakika sürüyor, bana bir gitar eşlik edecek. Notaları da işte burada.” “Yaşşa baba! Bertan Bey görsün bakalım,” dedim. Ertesi gün ilk derste hemen çıkardım notaları. “Öğretmenim babam şarkıyı hazırladı. İşte notaları. Yalnız gitar çalan biri gerekiyormuş, bir de şarkı altı dakika sürecekmiş, onu söyledi.” Bunları söylerken üzerime çevrili hayran bakışlardan pek keyif almıştım. Öğretmenimiz elimdeki kağıtları aldı. Ben tam babamın gerçek bir besteci gibi çalıştığını anlatmaya hazırlanıyordum ki, “Tamam ben hallederim gitar işini, babana teşekkür ederiz. Şimdi derse dönelim,” dedi öğretmen. Teneffüste kızlar yanıma gelip şarkıyı mırıldanmamı istediler. “Bana da söylemedi daha, sürpriz olacak,” dedim. “Belki de bestesinin çalınmasından korkuyordur?” dedi Merve. “Korsanlar da çalabilir,” dedi Hümeyra. “Doğru!” dedi Hazal, “Korsana dikkat etmek gerekir diye okumuştum bir müzik dergisinde.” Teneffüste Bertan’a dün gece babamın halini görmesi gerektiğini, tam bir besteci gibi çalıştığını anlattım, şaşırdı. “Gerçek bir besteci gibi mi?” “Ne sandın, saç baş karışmıştı, elindeki kurşun kalem kemirilmekten delik deşik olmuştu, bakışları bile değişikti. Zaten sabaha karşı bitirebildi.” O sırada yanımızda duran Cansu hemen atladı: “ Ayyg!.. çok merak ettim şimdi, şöyle kısacık bir şey mınldansan.” “Ben de bilmiyorum kızım. On gün sonra göreceksiniz işte.” O akşam tüm ısrarlarıma rağmen babam bir şey söylemedi. Annem de bilmiyordu. Aslında benim için de pek önemli değildi zaten. Ama sınıftaki yorumlar bitmek bilmiyordu. Herkes o günden çok, babamın bestesini merak ediyordu. “Baban romantik bir adam mı Ufuk?” “Ne bileyim?” “Sence şarkıda mutsuz aşk mı olacak?” “Kızlar ben bir şey bilmiyorum yaa, çekilin başımdan!” diye bağırıyordum. Ama yok, babamın bestesi hakkında çıkan söylentiler bitecek gibi değildi. Neyse sonunda o gün geldi. Babam gerçekten çok şık giyinmişti, annem de ilk kez saçlarını kafasında koca bir topuz yaptırmıştı. Beraberce okula gittik. Kızlar hemen bize bakıp fısıldaşmaya başladılar. Birkaçı, gösteriden sonra imza isteyeceklerini söyleyip gülüşerek kaçtı. Hepimiz yerimize oturduktan sonra okul müdürü sahneye çıkıp kısa bir konuşma yaptı, çılgınca alkışladık tabi. Arkasından son sınıfların hazırladığı kısa bir piyes olacaktı, sonra dördüncü sınıflardan bir halkoyunu gösterisi, sonra da beklenen an... Yani babam geliyordu. Babama baktım yan gözle, biraz sinirli gibiydi. Piyes bitip halkoyunu gösterisi başlayınca babam öğretmenimizle birlikte sahnenin arkasına geçti. Annemle birbirimize bakıp gülüştük, o da biraz sinirli gibiydi sanki. Bizim sınıfta fısıldaşmalar başlamıştı bile, kimse sah- nedekilerle ilgilenmiyordu. Az sonra öğretmenimiz sahnenin arkasından çıkıp yanımıza geldi, yerine oturdu. Sakin olmamızı, bir daha gürültü yapanı görürse sahneye çıkartıp şiir okutacağını söyledi. Hepimiz sustuk. Derken sahne ışıkları karardı, önce gitar çalan genç göründü, sonra da babam. Bizim sınıf çılgınca alkışlıyordu. Diğer veliler şaşkın, dönmüş bize bakıyorlardı. Babam salondakileri selamlayıp mikrofonu aldı, gitarcı çocuk da sandalyesine oturdu. îşte geliyordu bomba şarkı! Gitar hareketli bir şeyler çalmaya başladı ve babamdan ilk sözler duyuldu: “Haydiiiü Haydi haydi koş! Hamdi, Ali, Veli sen de koş! Koş güzelliğe Koş mutluluğa Koş okulunaaaaal Haaaydi Haydi haydi koş! Ayşe, Zeynep sen de koş! Ada coş! Zıpla coş! Oyna coş! Haydi koooşşşşş!.. ” Gitar olanca hızıyla çalıyordu, annem çantasından çıkardığı kâğıt mendile burnunu gömmüş, ağlıyordu. Benim kulaklarım uğulduyordu, şaşkındım. Utancımdan arkadaşlara bakamıyordum. Arada bir ‘Haydi koş’ sözleri çınlıyordu kafamın içinde. Babam kendini nakarata iyice kaptırmış, hoplaya zıplaya şarkıyı söylüyordu. Bir baktım veliler de tempo tutmaya başladılar; kimi gülüyor, kimi eşlik ediyor, kimi alkışlıyordu. İçimden, hadi bitsin artık, diye yalvanyordum. Sonunda bitti. Sahneden inip yanımıza gelirken babamın yüzüne hiç bakmadım, rezil olmuştum. Annemle sarıldılar, öğretmenimiz yanımıza gelip tebrik etti. Eve dönerken hiçbir çocuk babamdan imza istemedi. Merve uzaktan hayal kırıklığıyla babamı süzüyordu. Bertan, ben demiştim, der gibi gülerek bakıyordu. Ertesi gün okulda adım ‘HAYDİ KOŞ UFUK’a çıkmıştı bile. Aradan bir yıl geçti, artık babamın yanında şarkı söylediğimi hatırlamıyorum.