Read Aloud the Text Content
This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.
Text Content or SSML code:
Haydi Koş Ufuk Babam müzikle uğraşmamıza pek sesini çıkarmaz. Ama her şeye karıştığı gibi, ona da karışmadan duramaz. Ne zaman evde kendi kendime şarkı mınldansam hemen söylenmeye başlar. Okul gecemizden bir ay önceydi, yine evde dolanarak bir şeyler mırıldanıyordum. “Ooooğlum, nereden duyuyorsun böyle abuk sabuk şarkıları?” dedi. “Baba bir ağabey bu şarkıyla Aystar Yarişması’nda ikinci oldu.” “Zaten sizde değil, o yarışmaları düzenleyenlerde kabahat. Ben istemiyorum böyle şarkılar dinleyip söylemenizi, işte o kadar! Git odanda söyle çok istiyorsan.” Babam sinirlenmiş görünüyordu, odama gitsem iyi olacak diye düşündüm. Kapımı kapatınca yine başladım bağıra bağıra söylemeye: “Öööööyle deli gibi bakma başım dönüüyooorr! Hasretinle yüreğim yanıyooooooorrr!.. Babamın sesiyle irkildim, odama gelmişti. “Ufuk, gel seninle biraz konuşalım.” “Ne oldu baba?” “Şu müzik konusunda diyorum, hazır vaktim varken biraz konuşalım. Gelirken müzik dersi kitabınızı da getir." Müzik defterimi, kitabımı, flütümü alıp salona gittim. Babam teybe anlamadığım şeyler söyleyen bir kadının kasetini koymuş, ona tempo tutuyordu. “Getir bakayım, önce şu deftere bir göz atalım. Ne öğrendiniz en son?” Başladım keyifle söylemeye: “Helvacı helvaaaa Şeker lokumdur helva ” “Bu ne oğlum?” “Öğretmenin en sevdiği şarkı.” “İyi, anladım. Kitaptan bir şeyler söyle bakalım, mesela bu parça.” Söylemeye başladım: “Deredeki ördek nasıl yüzüyor Nasıl yüzüyor Usanmadan böyle ne çok söylüyor Ne çok söylüyor Vak vak vak vak” “Tamam yeterli. Bu nasıl?” “Kurbağa baktı öküzeee... Dedi sonra kendinceee Ben de ona benzerim” “Tamam tamam, anlaşıldı. Nota bilgin ne âlemde peki? Hiçbir şey anlamıyorum baba.” “Ah oğlum ah, öyle kabiliyetim vardı ki müziğe senin kadarken. Bir şarkıyı bir kere duymayayım ertesi gün başlardım ezberden söylemeye. Ah dedenin hali vakti yerinde olsaydı, bir piyanomuz olsaydı mesela. Belki de bestelerim falan olurdu. Belki değil, kesin olurdu. Şimdi imkânımız var çok şükür, sana bir gitar alabilirim. Ama nerede sende o kabiliyet?” “Baba bizim sınıf için bir şey bestelesene. Yılsonu gecemiz de yaklaşıyor, sahneye çıkarsın, benim de havam olur.” “Kolay. Baksana şu şarkılara. Kurbağa çıkmış dala.” “Sen yaparsın baba.” “Dur bakalım, uğraşmak lazım, ilham gelecek öyle pat diye olmaz. Durursun durursun, sonra bir gecede çıkar.” “Yapacaksın ama değil mi?” “Düşünürüz dediiik...” Babam böyle dediyse yapma ihtimali vardı. Ertesi gün, sınıftakilere babamın yılsonu gösterimiz için beste hazırladığını söyledim. Kızlar büyük ilgi gösterdiler. “Aaa! Senin baban besteci mi? Ne güzel, çok şanslısın,” dedi Merve. Ardından, “Ben de şarkı söylemeye bayılırım!” diye ekledi. Merve her zaman şarkı söylemeye hazırdır zaten. Teneffüslerde o başlayınca biz çaktırmadan sınıfı boşaltmaya alıştık. İşte yine geldi bir tane: “Bir kere sevdim diyeeeee Bin pişman etme beniiiiii Bir kere sevdim diyeeeee Sınıftan üç beş kız daha hemen Merve’nin etrafını sar dı, yana yakıla bu şarkıyı söylemeye başladılar. Hepsi, söylerken ağlayacak gibi bakıyordu. Bertan kolumdan çekiştirdi, kızgındı. “Yürü hadi çıkalım, bir saat susmazlar şimdi. Nerden açtın bu konuyu...” “Ne bileyim, sadece babam beste yapacak demiştim.” Sınıfta babamın beste yapacağı haberi hemen yayıldı. Dersteki fısıldaşmalar uzayınca öğretmenimiz de sordu: “Ne oluyor?” “Ufuk’un babası yılsonu gösterimiz için beste yapıyormuş öğretmenim,” dedi Merve. “Güzel bir haber, bu tür uğraşlar hem keyif verir hem de yaşam kalitemizi arttırır çocuklar,” dedi öğretmenimiz. Tüm sınıf bana döndü, hayranlıkla bakan kızlar çoğunluktaydı. Utanıp başımı çevirdim. İçimden seviniyordum tabi. Babamın yeri göğü sarsacak bir parça yapacağından emindim. Derse döndük. Çıkışta birkaç kız yanıma geldi. “Şarkının ismi belli mi Ufuk?” “Yok daha koymadı, emin değilim. “ Seçil diğerlerini itekleyerek öne çıktı: “Ben buldum,” dedi. “Dağlan deldim bir başıma, ol- sun. “Olmaz, o var zaten. Değişik bir şey olmalı. ‘Ay ışığında limonata’ gibi falan...” dedi Merve. Birkaç kız kıkırdadı. Sıkılmıştım, meğer ne çok meraklısı varmış bu işin. Hemen kaçtım oradan. Akşam yemekte babama konuyu açtım: “Baba bugün sınıfta yılsonu için beste yapacağını söyledim, herkes çok şaşırdı.” “Ne? Haa, tamam bakarız bakarız,” dedi babam, ağzı dolu. “Bak baba, çok önemli, öğretmenin bile haberi oldu. Yapamazsan ayıp olur.” “Tamam dedik, uzatmayalım. Benim bestemi anlayabilir misiniz bilmiyorum tabi ama sizin seviyenizde bir şeyler düşünürüz. Neydi o deredeki ördek, ha... vak vak falan,” deyip güldü babam. “Kulaklarınızın pası silinsin biraz. Kaliteli müzik ruhun gıdasıdır,” diye ekledi. Ertesi gün soranlara, babamın bestesinin şahane olacağını, bütün gece üzerinde çalıştığını söyledim. Cansu bayılacak gibi oldu. “Ayyyy! Öyle çok merak ediyorum ki. İlk kez bir besteciyi yakından göreceğim.” Bertan, babamı tanıyordu: “Hüsnü Amcanın böyle bir şey yapacağına hiç inanamıyorum doğrusu,” dedi. “Yapacak. Babam müzik konusunda hiç fena değildir, küçüklüğünde piyanosu olsaymış şimdi ünlü bir besteci bile olabilirmiş,” dedim. “Benim de Ferrari’m olsa şimdi bile Formula 1 kazanırım.” “Canın dayak istiyor galiba Bertan.” “N’olurmuş yani? Gel bakalım hadi sıkıysa!” Tam birbirimize girmek üzereydik ki öğretmenimiz gözüktü. “Ne oluyor orada?” “Hiç öğretmenim, Bertan’la şakalaşıyorduk.” “İyi, oturun bakalım. Derse başlamadan söyleyeyim; Ufuk, babanın bestesi için yılsonu programında bir yer ayarladık. Halk oyunu gösterisinden hemen sonra sahne alacak. Haftaya parçanın uzunluğu, enstrüman durumu ile ilgili bilgi getirmen gerekiyor. Ona göre programı ayarlayacağız.” Şaka gibiydi, ama gerçek olmuştu işte. “Tamam öğretmenim.” Teneffüste birkaç kişi gelip babamın imzalı fotoğrafını istedi. “Konserden sonra veririm,” diye geçiştirdim. Akşam babama konunun önemini tekrar hatırlattım: “Baba valla şakası yok bu işin. Haftaya kadar bana parçanın uzunluğu, enstrüman kullanıp kullanmayacağın hakkında bilgi vermen gerekiyormuş, bugün öğretmen söyledi. Biliyorsun üç hafta kaldı, program hazırlanacakmış.” “Oğlum, bu işimin arasında bir de beste çıkardın başıma yaa!” “Ama yaparım demiştin.” “Neyse tamam, bakarız. Bu gece bir şeyler çıkartırım.” “Oleeeyy!” Babam o gece durmadan bir şeyler yazıp durdu; arada annemle bana okuyordu yazdıklarını: “Bakın nasıl olmuş sözler! Hadi çıkın şu güneşli havayyaaaa hakin çıkan bulutlaraaaaa resmini yapın tahtaayaaaa tahtaya! Tahtaya!” “Yok, olmamış,” dedi annem. “Söylemesi zor, biraz da anlamsız olmuş.” “Bence de baba, daha iyi bir şey lazım.” Babam yine gitti, odaya kapandı. “Bu dünya ne şirin dünya... Dünya dünya kalmaz sana daaa... Dünya dünyaaaa Bana da bana daa... Kocaman yüzleriyle Bakıyor insanaaaaaa ” “Fena değil,” dedi annem. “Ama çocukların beğeneceğini sanmam.” “Öffl Ne dinliyor bunlar?” dedi babam, bana dönerek. “Valla kızlar Candan Erçetin, Sezen Aksu, Özlem Tekin falan dinliyor, ille de romantik olacak. Biz oğlanlar için fark etmez; Athena, Teoman, Ceza, İbo... Hareketli olsun da... Romantik sevmiyoruz.” Babam yine döndü odasına. “Beni rahatsız etmeyin,” dedi giderken. Annemden de kahve istedi. Ben yatmaya giderken babamın çalıştığı odadan bangır bangır sesler geliyordu. Yavaşça girip “Ben yatıyorum, iyi geceler,” dedim. Kafasını sallayıp “İyi iyi” dedi. Yorgun ve sinirli görünüyordu. Sabah erkenden fırladım yataktan. Babam dalıcı kalkmamıştı. Tam uyandırmaya gidecektim ki annem çekti kolumdan. “Oğlum, sakın uyandırayım deme. Adamcağız daha yeni yattı. Nereden çıkardınız şu şarkı meselesini, anlamadım. İşine de geç kalacak.” “Anne ben çıkarmadım ki, kendisi dedi.” “İyi, hadi sen de hazırlan da gecikme, servis gelir şimdi.” ‘ Akşam babam eve döndüğünde pek keyifliydi. “Beste işi tamam” dedi. “Öğretmenine söyle, şarkı altı dakika sürüyor, bana bir gitar eşlik edecek. Notaları da işte burada.” “Yaşşa baba! Bertan Bey görsün bakalım,” dedim. Ertesi gün ilk derste hemen çıkardım notaları. “Öğretmenim babam şarkıyı hazırladı. İşte notaları. Yalnız gitar çalan biri gerekiyormuş, bir de şarkı altı dakika sürecekmiş, onu söyledi.” Bunları söylerken üzerime çevrili hayran bakışlardan pek keyif almıştım. Öğretmenimiz elimdeki kağıtları aldı. Ben tam babamın gerçek bir besteci gibi çalıştığını anlatmaya hazırlanıyordum ki, “Tamam ben hallederim gitar işini, babana teşekkür ederiz. Şimdi derse dönelim,” dedi öğretmen. Teneffüste kızlar yanıma gelip şarkıyı mırıldanmamı istediler. “Bana da söylemedi daha, sürpriz olacak,” dedim. “Belki de bestesinin çalınmasından korkuyordur?” dedi Merve. “Korsanlar da çalabilir,” dedi Hümeyra. “Doğru!” dedi Hazal, “Korsana dikkat etmek gerekir diye okumuştum bir müzik dergisinde.” Teneffüste Bertan’a dün gece babamın halini görmesi gerektiğini, tam bir besteci gibi çalıştığını anlattım, şaşırdı. “Gerçek bir besteci gibi mi?” “Ne sandın, saç baş karışmıştı, elindeki kurşun kalem kemirilmekten delik deşik olmuştu, bakışları bile değişikti. Zaten sabaha karşı bitirebildi.” O sırada yanımızda duran Cansu hemen atladı: “ Ayyg!.. çok merak ettim şimdi, şöyle kısacık bir şey mınldansan.” “Ben de bilmiyorum kızım. On gün sonra göreceksiniz işte.”