Download Free Audio of Masai Yerlileri Hafta sonları dışarı çıkmak... - Woord

Read Aloud the Text Content

This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.


Text Content or SSML code:

Masai Yerlileri Hafta sonları dışarı çıkmak babam için kâbustur. Geçen pazar günü yine sordu: “Nereye gidelim çocuklar?” “Alışveriş merkezine gidelim, ucuzluk başlamış,” dedi annem. “Nee, sen delirdin mi? Bin kişinin arasında terden yapış yapış, böcekler gibi debelenip kumaş parçalan için savaş mı yapacağız. Kalsın!” Babamı destekledik tabi: “Evet baba, çok haklısın. Ne yani, biricik tatil günümüzü o şişman ve terli kadınların kollan arasında itilip tepilerek mi geçireceğiz? Kusura bakma anne.” “Annemlere gidelim,” dedi annem, yumuşak bir ses tonuyla. “Neee, sen delirdin mi? Şu güzelim pazar günümü senin annenin bitmek tükenmek bilmeyen ‘lahananın faydaları’ ve ‘bir rüya gördüm sormayın’ konulu sohbetleri ılı ini geçireceğiz?” dedi babam. I İçmen babama arka çıktık: "Evet anne. Ne yani, anneannemin, anlatırken hepimizin uyuyakaldığı rüyalarından bıktık. Dedem iyi dayanıyor valla...” “O zaten hiç uyanmıyor,” dedi babam. İyi espriydi. Ama annem hiç gülmedi. Sinirlenerek mutfağa gitti. “Ne haliniz varsa görün, karışmıyorum.” “Lunaparka gidelim,” dedi kardeşim, parlak bir buluş yapmış gibi sevinerek. “Neeee!” dedi yine babam. “Arabayı park etmek için ne kadar dönüp duracağımı Allah bilir. Gazoz, mısır, gofret isterim diye ağlayan bebekler, çarpışan oto kavgaları, durmadan dönen dolaplar, etekler... Hem başım dönüyor benim orada, tansiyonum çıkıyor.” Babamı terletmeyen, başım döndürüp, tansiyonunu çıkartmayan bir yer bulmak gerçekten zordu. “Evet baba, haklısın,” dedim, “hepsi çocukça. İstersen bugün MTA’daki Tabiat Tarihi Müzesine gidelim. Dev dinozor heykeli açılmış.” “Bak bak bak, işte kendin söylüyorsun neden gidilemeyeceğini. Açılış varmış. Şimdi senin gibi bu iskeleti görmek için tepin tepin tepinen kaç çocuk vardır Ankara’da, hesapla bakalım. Binlerce... Hepiniz aynı günde görmeseniz çatlarsınız. Bekle kızım, haftaya gidelim paşa paşa. Şöyle yakından bakarız iskelete, iyice bir inceleriz sağını solunu. Ama beğenmedim sanma haa! İyi fikirdi.” Babam yine ne yapmış etmiş üçümüzü de savuşturmayı başarmıştı. Şimdi de her zaman yaptığı gibi bir haber kanalında belgesel seyretmeye başlamıştı. Birazdan uzandığı koltuktan horlama sesleri de gelirdi. Kardeşimle beni de ikna etti seyretmeye. İkimiz de halıya serildik. Ekranda çok zayıf, uzun boylu, üstlerinde garip kıyafetler olan zenci adamlar vardı. “Baba bunlar yamyam galiba?” dedim. “Nerden çıkardın kızım?” “Baksana ellerinde uzun mızraklar, kalkanlar falan var.” “Eee?” dedi babam. “Her gördüğün mızraklı adam yamyam mı?” diye güldü. Haberi hazırlayan spikerin sesi duyuldu o sırada: "Bir maraton koşusu için Londra'da bulunan Masai Mara yerlileri, bir söylentiye göre yamyam sayın seyirciler. “Gördün mü?” dedim babama zafer edasıyla. Kardeşim de ilgilenmiş, televizyonun sesini açmıştı. Spiker devam etti: "Masai Mara, Afrika kıtasında, Tanzanya’da bir kabile. Oradan gelen arkadaşlar var aramızda. Köylerine yardım toplamak amacıyla Londra’da bir maratona katılacaklar. Şimdi onlardan biri ile birlikteyiz. Bir Masai Mara yerlisi. Adı İsaya, bizim sorularımızı yanıtlayacak. “İsaya, Londra’yı nasıl buldun?” “Tanzanya’daki evimi buraya tercih ediyorum. Tüm bu binalara kıyasla oradaki yaşam çok daha doğal. Buradaki yaşam çok daha batılı. Burada yaşayabiliriz. Ama köyümü özledim. Babam bir türkü mırıldanmaya başladı: “Hem annemiii hem babamın, ben köyümü özlediiim. Yüksek yüksek tepelereee ev kurmasınlar...” “Babam Masai yerlisi mi abla?” dedi kardeşim. “Yok, amma safsın be oğlum!” dedim. “Babam Manisa yerlisi. Hem babam zenci mi, ne alakası var Afrika’yla?” İsaya devam etti. Çok şirindi, gülünce kocaman beyaz dişleri parlıyordu. “Uçak çok büyük ve korkutucuydu. Ben de gözlerimi kapadım. Annem İngiltere’ye gitmemi istemiyordu, çünkü daha önce hiç uçak görmemişti. Büyüklerimiz bize maratonda koşabileceğimizi, çünkü zaten aslan öldürürken ya da çobanlık yaparken bunu yaptığımızı anlattı. Ben hayvanlarımla yen gelince yürüyorum, onları aslanlardan korumam gerekiyor. Köye açılacak temiz su kuyusuna para bulabilmek üzere yaldım edebiliriz, bu nedenle hepimiz çok idman yaptık. “Bakın,” dedi babam, “bakın da örnek alın. Afrika’daki çocuklar köylerinde kuyu açılabilsin diye para kazanmak için İngiltere’de maraton koşuyor. “Niye İngiltere, baba?” dedim. “Zengin ülke ya... Yardım eder diye düşündüler herhalde,” dedi babam. “Kuyu ne baba?” dedi Emre. “Daha kuyuyu bilmiyorsun, ama lunapark diye zır zır zırlarsın, dedi babam. “Eğer bu sene de yağmur yağmazsa, seneye sen de koşmak zorunda kalacaksın böyle. Hepimiz bahçelere kuyu açmak zorunda kalacağız. Toprağın yüzlerce metre altındaki sulara ulaşmak için. Tabi orada da su kaldıysa.” Emre anlamış gibi başını salladı. Masai yerlisi İsaya anlatmaya devam etti: “Kanı ve eti özledim. Sebzeleri özlemedim. Çünkü sebzeler sadece kadın gıdasıdır. Babam burada hemen lafa girdi: “Heyt aslanım benim be! Erkek dediğin böyle olur!” (Graavv diye kükremeyi de ihmal etmedi.) Burada süt var ama kan gibisi yok, enerji veriyor çünkü... ’diye devam etti İsaya. Dehşet içinde babama baktık. Saçmaladı saçmaladı, burası saçma aldırmayın,” dedi. Gazeteciler İsaya’ya çok ilgi göstermişler, o da biraz sıkılmış: “Tüm muhabirlerin sorulan birbirine eş. Niye garip kalkanlar ve ayakkabılarımız var, niçin kan, aslanlar nasıllar?.. Trafalgar meydanında bize sordular, ‘İlerideki bronz aslan hakkında fikriniz ne?’ diye. Ne diyebilirim ki' O gerçek bir aslan değil. Maratonla birlikte şarkılar ve danslar da sunacağız. Su içmedik, sade yedik ve çıktık. Belki maraton dört saat sürer ama zorlanacağımızı sanmıyorum. Bu arada ayakkabılarımızı araba lastiğinden yapmışlar. Çok da rahatlar.” “Nasıl yani?” dedim. “Şaşacak ne var kızım, belli ki ilk defa spor ayakkabı giyiyor. Baksana ayağındaki terliklere. Adam Adidas’ı ilk kez gördü hayatında. Bakın da örnek alın,” dedi. İsaya anlatmaya devam ediyordu; “İngiltere’deki herkes dost canlısı ve güler yüzlü. Bu Masai kültürünün de olağan durumu; bir farkla, İngilizler beyaz. Ayrıca buradaki insanlar paraya bağımlı, biz ise yiyeceğe para vermiyoruz. Babam yine atıldı: “Hem de nasıl bağımlı!.. Adamım benim be!.. İşte gerçekleri söylüyor adam. Paraya bağımlıyız. Sadece İngilizler değil, hepimiz. Bak şimdi bunlara Adidas giydirdiler. Bak gör, iki sene sonra bizim Alaaddin oraya Adidas dükkânı açmazsa ben de neyim. Şuraya da yazıyorum. Önce Adidas dükkânı, sonra hamburger, sonra Koca Kola, döner, ayran derken Masaileri kendimize benzetiriz. Maskara ederiz adamları.” Babam sinirlenip başka bir kanala geçti. Biz de annemin yanma mutfağa gittik. “N’oluyo, napıyor o babanız olacak adam?” dedi annem. “Hiiiçç...” dedik. “Masai yerlilerini seyrediyor.” Annem lahana yemeği yapıyordu. Babam girdi mutfağa. “Hanım ne bu?” “Lahana.” “Bırak bırak her şeyi olduğu gibi. Hadi, gidiyoruz Masai Mara’da yaşayacağız artık. Aslan kaplan ne bulursak yeriz bişiler... Çocuklara da üst baş almaya gerek yok. Marka yok, alışveriş merkezi yok, ders yok, kurs yok. Oh ne rahat beee! Hadi hazırlayın bavulları.” Emre ağlamaya başladı: “Yaaaa... Ben gelmem. Her gün su almak için baraja gitmek, aslanlara yem olmak, yolda ölmek falan istemiyorum. Ben Ankara’dan çok memnunum. Anne yaaa, babama bir şey söyle!” Emre’yi zor yatıştırdık. Annem oraya gitmeyeceğimize ikna etti de sustu. Her pazar olduğu gibi öğle uykusunu gönderildik. Rüyamda Masai Mara’da aslan kovaladım. Çok zevkliydi.