Download Free Audio of Özgür Kız Nazike teyzem annemin ablasıdır. �... - Woord

Read Aloud the Text Content

This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.


Text Content or SSML code:

Özgür Kız Nazike teyzem annemin ablasıdır. İyidir, hoştur, çok güzel üzümlü kek ve biber dolması yapar. Yalnız biraz telaşlıdır. Özellikle de kuzenim Gülen ve sağlık konularında... Gülen biraz koşup zıplasın, teyzem hemen birkaç havluyla geliverir. Sırta havlu, göğse havlu derken kızcağız havlu dükkanına döner. Gülen biraz fazla gülsün, “Yapma yeter, fıtık çıkar göbeğinde,” diyerek susturur. O zaman adını niye Gülen koydun diye sorası gelir insanın. Dondurma yiyecek olur, teyzem parmağını sallar, “Dur! Şimdi olmaz. Bekle, erisin de öyle ye, boğazını üşütürsün,” der. Annem, “Bu kadın normal değil,” diyor teyzeme. Bence de öyle. Gülen okuldan biraz geç kalsın, teyzem bunalıma girer. Bakkala gidecek olsun eve dönene dek teyzem pencerede bekler. İşte böyle biri. Geçen hafta Nazike teyzem bizi sinemaya götürmek istedi. Ben, kardeşim Selin ve Gülen. Çok sevindik bu işe tabi. Teyzem filmi kendi seçmiş, biletleri de almıştı. “Çok seveceksiniz, tam size göre,” diyordu. Sinemaya gelince hemen gazoz ve mısır büfesine koştuk. Teyzemin ısrarlarıyla ılık gazoz ve tuzsuz mısır almak zorunda kaldık. Gazozu anladık da mısır niye tuzsuz, dedim. Tansiyonumuz çıkıverir Allah korusunmuş. Yine de fena değildi. Film başlamadan teyzeme konuyu sorduk. “Sizin yaşlarınızda bir kız çocuğunun, bir tilki ile arkadaşlığı anlatılıyormuş,” dedi teyzem. Üçümüz de “Neee?!” diye bağırdık. “Ne yani, bizi sıkıcı bir çocuk filmine mi getirdin teyze. Eminim aksiyon da yoktur!” dedi Selin. “Küçük hanıma da bakın, yedi değil on yedi yaşında Hiıkı?” dedi teyzem gülerek. Biz böyle konuşurken ışıklar söndü ve harika bir orman manzarasıyla film başladı. Dokuz on yaşlarında, kızıl saçlı, sevimli bir kız çocuğu çıkıyordu sonra. Bisikletini patika yolda bırakıp ormana doğru koşuyordu. Resmen masallardaki gibi bir ormandı. Küçük dereler, vadiler, koşturan sincaplar. Hiç kimse yoktu ve küçük kız bitkiler, böcekler, ağaçlar arasında adaya zıplaya koşturuyor, yerlerde yatıp yuvarlanıyordu. Bir de arada bir ortaya çıkan koca kuyruklu bir tilki vardı. Üçümüz de hayran hayran kızı ve manzarayı seyrediyorduk. Teyzemse uyukluyordu. “Bana dokunmayın,” demişti zaten. Bir ara teyzem gözünü aralar gibi oldu. “Annesi babası yok mu ayol bu çocuğun, azıcık içim geçmiş. Ben uyurken mi çıktılar yoksa?” gibi bir şeyler sordu. “Bilmem teyze, ben görmedim,” dedim. “Çocuğum sen seyrediyorsun ya bir saattir nasıl görmedin?” dedi teyzem. “Yok işte. Bir tilki var ortalıkta, başka da kimse yok.” “Gördüm o tilkiyi, kuduz muduz olmasa bari. Hayır bir de yalnız başına bırakmışlar çocuğu. Ne cesaret...” “Merak etme teyze. Ormana yakın bir köyde oturuyorlar herhalde.” “Cık cık cık...” yaparak izlemeye başladı teyzem. “Uykum birden dağıldı,” dedi. Gülen, ben ve Selin bayılmıştık. Okuldan çıkıyorsun, bisikletle ormana geliyorsun. Ooohh! Dağ bayır senin. “Ayol gökten mi düştü bu çocuk? Neredeyse ara verilecek hâla ana baba gözükmedi,” diye söylendi yine teyzem. “Offf, ya teyze!.. Filmi sen seçmedin mi? Baksana şu ormana ne güzel, okuldan çıkıyorsun bisikletle ormana geliyorsun. Var mı böyle bir şey?” dedim keyifle. Teyzem huzursuzdu: “Yoksa bu film mesaj falan mı verecek? Ayyy, nasıl da geldik çocuk filmi diye!” “Ne mesajı teyze. Farz et ki bu özgür kız. Hani reklamda vardı ya...” “E benim gözüm onu da pek tutmamıştı. Sen aylarca evi bırak, git oraya buraya. Hem onun yaşı büyüktü. Bu öyle mi? Ufacık daha, pek de güzel. Keriman’ın ortanca kıza benziyor.” Eyvah dedim içimden. Teyzem başlamıştı yine telaş yapmaya. Teyzeme aldırmayıp filme daldım. Bu arada ormanda kış başlamıştı ve her yer karla kaplıydı. Hiç böyle bir kar manzarası görmemiştim. O dev gibi çamlar, kocaman beyaz yorganlarla örtülüydü sanki. Bizim kız, adı Röne idi sanırım, tilkiyi kovalarken bir tepelikten düştü ve acıyla yüzünü buruşturdu. Bacağı kırılmıştı ve bisikletini de kullanamayacaktı. Teyzem yine başladı tabi: “Hah, gördün mü? İşte olacağı buydu zaten. Ne vardı o kadar koşturacak acaba? Bisiklete de binemez şimdi. Ana baba da yok. Tüh tüh tüh!..” Teyzem böyle söylenirken ilk ara verildi. Gülen, teyzeme dönüp, “Anne yaa... Biz de böyle bir ormana gidelim, kamp yapalım, n’oluur?..” demez mi. Teyzem; "Aaa, başıma gelenler! Sonra da düş, ayağını kır orada. Doktor, hastane de yok. Olmaz öyle şey. Ayol çocuk filmi diye geldik, öğrettikleri şeye bak. Haydi kalkın gidelim" dedi. “Olmaaaz!” diye itiraz ettik. Neyse ki gong sesi duyuldu da film tekrar başladı. Yoksa teyzemi susturamazdık. İkinci kısımda, ilk kez kızın odası görüldü. Ne kadar şirin, bizim dolaplar kadar büyük pencereleri var diye düşündüm. Kız, kocaman ahşap bir karyolada yatıyordu ve bacağında da alçı vardı. Büyük bir resim defterine tilkinin resimlerini çiziyor, arada dışarıda yağan kan seyrediyordu. Teyzem, “Yine yok anne baba ortalıkta. Pes valla. Avrupa Avrupa diye öldük bittik. İşte Avrupa. Bir sıcak şehriye çorbası yapıp da önüne getiren yok. Bu mu insanlık? Aaa, yazıklar olsun!” demez mi. Arka koltuklardan fısır fısır gülme sesleri geliyordu ama teyzemi susturabilene aşk olsun. “Ah yavrum benim!.. Dayanıklı da maşallah, siz olsanız bas bas bağırırsınız. Pek acıdım valla... Kendi kendine yatıyor garibim öyle. Hemen düşer düşmez sıcak pansuman yapacaklardı o zaman bir şeyi kalmazdı.” “Teyze yaa!.. Biraz sessiz olsan artık diyorum. Herkes bize bakıyor. Hem kız halinden memnun, sana ne oluyor?” Teyzem bu sözlerim üzerine on dakika sustu. Kız iyileşmiş, yine ormana dönmüştü. Dağ bayır gezerken akşamın nasıl olduğunu fark etmemiş ve bu kez de bir mağarada mahsur kalmıştı. Fenerindeki piller bit miş, önüne çıkan küçük hayvanlar, ağaçlar, karanlıkta onu çok korkutmuştu. O da sonunda bir köşeye kıvrılıp uyuyuvermişti. Teyzem yine dayanamadı: “Aaaaa! Ayol bacak kadar çocuklarda bile cep telefonu var, ama bu yavrumu düşünen yok ki. Ana babadan hâlâ bir haber yok. İnsan bir aramaya çıkar, karakola haber verir. Ne biçim memleket, anlamadım. Koskoca ormanda kaldı bir başına. Var zaten başından beri bir saçmalık ya...” Tam bu sırada kız yine evde, odasında görüldü. Ceza alınıştı ve evden çıkamayacaktı. “Bak gördün mü, aldı cezayı işte,” dedim. “Söylendin söylendin. Bir hafta evden çıkamayacak şimdi. Tilkiyi lir göremeyecek tabi ki. Tam da arkadaş olmuşlardı.” "Ana babaya vereceksin cezayı. Bu yaşta çocuk gece eve gelmiyor, sen aramaya sabah çıkıyorsun. O tilki yüzünden de başına gelmeyen kalmadı. Hem tilki mi kaldı arkadaşlık edilecek, bir sürü kedi köpek var. Alsın birini.” Selin patladı sonunda: "Senaryoyu mu değiştireceksin teyze!!” Teyzem sus pus olmuştu. Sonunda film bitti, biz de rahatladık. Teyzem, filmin sonunda yan koltuktakilere dönüp çocuğun anasını babasını görüp görmediklerini sordu. Onlar da görmedik deyince teyzem, “Ayol sizce normal mi bu yaşta çocuğun böyle dağ bayır gezmesi?.. Hayır sizce de bir saçmalık yok mu, ben onu merak ettim de... Eskiden Heidi vardı böyle dağ bayır gezen, ama onun da bir arayıp soranı, dedesi, Peter’i vardı. Bunlar salmış çayıra mevlam kayıra,” demez mi. “Valla biz beğendik,” dedi yandaki genç çift, gülerek. “Ayol herkese bir haller olmuş, çocuğunuz olsun da göreyim sizi,” diye söylendi teyzem. Dönüşte Gülen’le teyzem de bize geldi. Annem ‘Nasıldı film?” diye sorunca Gülen, ben ve Selin “Çok güzeeeelll” diye bağırdık. Teyzem burun kıvırdı: “Valla ne anayı gördüm ne babayı. Nasıl bir aile belli değil. Kız desen bütün gün ormanda tilki peşinde... Ne disiplin var ne eğitim, öyle başıboş. Ben sevmedim,” dedi. Biz teyzeme bakıp içimizi çektik; offf.