Download Free Audio of Debora ve Kevin Annemle babam yabancı filmlerde ... - Woord

Read Aloud the Text Content

This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.


Text Content or SSML code:

Debora ve Kevin Annemle babam yabancı filmlerde gördükleri çocuklara bayılırlar. Ne zaman birlikte film izlesek başlarlar oradaki çocukları övmeye: “Bak bak, dolaptan aldı sütünü içiyor, hem de daha dört beş yaşında var yok. Sizin önünüze koyarım, yatayınıza getiririm, gene de bin bir naz niyaz. Alışmışsınız hazıra tabi.” “Bak bak şu cimcimeye. Çoraplarını giydi, saçlarını bağladı, şimdi de okula gidecek. E pes valla! Annesi de uyuyor daha. Nerdeee bizde? ‘Annneeee çorabım nerede?’, ‘Anneeee yakamı bulamadım!’, ‘Anneeee hırkam...’ Okula gidene kadar yedi mahalle duyar sesinizi. ' 'lamımsanız ayakkabınızı da bağlatırsınız.” Geçen akşam biz yattıktan sonra, her zaman olduğu gibi bizim hakkımızda konuşmaya başladılar. Annem şikayet ediyordu yine. İyice duyabilmek için yatağın altında sakladığım bardağı duvara yapıştırdım. Babam: "Alıştırma meselesi kızım. Kaç kere söylüyorum sana, yapma diye. Bırak alışsınlar. Bak bizim şirketteki Johnson Bey’in çocuklarına. Aynı bu filmlerde gördüklerimiz gibi. Debora ile Kevin. Debora altı yaşında yapmadığı iş yok. Sabah hazırlanıp kendi biniyormuş servise. Oğlan daha üç yaşında. Önüne ne koyarsan yiyor, tek başına. Valla gözümle gördüm, geçen gün şirkete getirdi babası. Yemek saatinde bizimle beraber oturdu masaya. İnanmazsın kuru fasulye, pilav, turşu yedi. Babası dönüp bakmadı bile. Kişilikli çocuklar işte. Yardım bile istemiyorlar.” “Öyle öyle,” dedi annem. “Biz şımartıyoruz bunları. Oğlan bugün ne yaptı dersin? Kıymalı bamya yapmıştım, mis gibi. Yemem diye tutturdu. Kalktım patates kızarttım. Onu bayıla bayıla yedi.” “E, hata sende kızım. Aç bırak bak nasıl yiyor,” dedi babam. “Abla,” dedim. “Biz çakıl taşlarını hazırlayalım ne olur ne olmaz. Hansel’le Gretel’in anne babasına döndü bunlar. Yakında bizi ormana bırakırlar. Babam, aç bırak görsünler günlerini, diyor.” Ablam güldü: “Saçmalama oğlum. Ne ormanı ne Hansel’i, hadi yat da uyu. Ben kaç kez dinledim bu hikâyeleri, bir şey olmuyor, merak etme. Sonuçta bizi seviyorlar, vazgeçemezler.” Aklıma koymuştum. Annemle babamın beni daha çok sevmeleri gerekiyordu. Yoksa Hansel’le aynı kaderi paylaşacaktım. Kevin’le Debora gibi olmalıyım diye düşündüm. Tabi canım koca adam oldum, kendi işlerimi halletmeliyim artık. Bu yeni kararımı sevmiştim. Kalkıp kendime bir süt koyayım dedim. Vayy be kıyak fikirdi. Annem gelmeden halledersem şu işi, o da sevinirdi. Kalkıp mutfağa gittim. Dolabı açıp süt kutusunu çıkardım. Annem tıkırtıları duyup gelmişti; “Ne yapıyorsun sen, uyumadın mı daha?” dedi. “Hiiçç... süt koyuyorum kendime,” dedim. “Masaya dökerek mi?” dedi annem. Biraz damlamıştı. “Oğlum bana söylesene koyayım. Eski köye yeni adet. Ah çocuum ah! Daha çok iş çıkardın bana. Hadi git yatağına, ben getiririm.“ “Peki,” deyip gittim. Kızdırmaya gelmezdi. Ertesi sabah ilk kez annemi uyandırmadan kalkıp hazırlandım. Çabucak giyinip çıktım evden. Kahvaltıyı okulda yapacaktım. Ablam bile uyuyordu daha. Ohhh mis gibi temiz sabah havasını içime çektim. Okula vardığımda öğretmenim telaşla yanıma geldi: “Oğlum, neden eve haber vermeden çıktın? Annen sabahtan beri seni arıyor. Hiç yakıştıramadım sana Orçun! “İyi de ben...” diyecek oldum, öğretmenimiz hemen kolumdan tutup çekiştirdi. “Çabuk bir telefon bulup haber verelim. Kadıncağız çok merak ediyordu seni,” diye. Annem telefonda bağırıyordu: “Oğlum kimseye haber vermeden çekip gitmek de ne demek oluyor! Orçun bir tuhaflaştın sen. Bak bunun sonu iyi olmayacak!..” Hiçbir şey söylemeden telefonu kapattım. Asıl tuhaflık onlardaydı. Aynen Kevin’le Debora gibi olmuştum, daha ne istiyorlardı. Eve döndüğümde sabahki olay hiç açılmadı. Annem kurabiye yapmıştı. Bir bardak çayla kurabiye getirdi. “Orçuuun, nasılsın oğlum. Nasıl geçti bakalım günün. Bak sana kurabiye yaptım.” “Teşekkür ederim anne. İyi geçti okul fena değil,” dedim. Gözlerimin taa içine bakıp, “Canını sıkan, seni üzen bir şey yok değil mi oğlum?” dedi. "Yoook Neden olsun ki... Her şey aynı işte,” dedim. Annem, çok iyi çok güzel diye bir şeyler söyleyip mutfağa gitti. Derslerimi çabucak yaptım. Biraz dışarıda oynamak istiyordum bugün. Annem telefondaydı. Çekmecemi açıp kıyafetlerimi buldum. Ne zordu kıyafet seçmek. Bu mevsimde ne giyilirdi acaba? Okulda öğrenmiştik, ama aklımdan uçup gitmiş. Biraz zor olsa da giyinmiştim sonunda. Spor ayakkabılarımı ilk kez kendim bağlamayı denedim. Olmuştu işte. "Annee! Anne ben dışarı çıkıyorum,” dedim. Debora gibi kendim giyinmiştim işte. Annem bana baktı: Bu halde mi gidiyorsun?” "Ne varmış halimde?” “Poplin gömlekle bu havada sokağa mı çıkılır. Donarsın. Çabuk değiştir onu. Dur dur, sen gitme. Kim bilir ne hale geldi çekmece. Ben bulurum bir kazak.” Annem benim odama koştu kazak getirmek için. Yok artık yok, ben bu Debora ve Kevin’le baş edemem. Ne yapsam hatalı oluyor. Bu kadarı da olmaz ki canım. Hafta sonu babam oyuncakçıya götürdü bizi. Gitmeden önce kendi kendime karar almıştım. Hiçbir şey için tutturup ağlamayacak, babam ne alırsa kabul edecektim. Aynı Kevin gibi. Babam pek keyifliydi. “Hadi oğlum, bak bakalım şu arabaya nasıl?” “İyidir.” “E, seç bir tanesini.” “Yok, sen al işte.” “Oğlum senin istediğin bir şey yok mu?” “Yok.” Babamla annem fısıldaşmaya başladılar: “Valla bir tuhaflık var bu çocukta. Perihan sen yarın doktoru ara bir götürelim. Mutsuz bu çocuk baksana.” “Doğru,” dedi annem. “Bir haftadır böyle... Geçen akşam kerevizi bile yedi sesini çıkarmadan.” Birden aklım başıma geldi. Sanki bir şey dürttü beni. Eski Orçun olmaya karar verdim: “Babaaaa! Şu kırmızı arabayı almazsan şuradan şuraya gitmem,” dedim. Babam sevindi: “Hangisi oğlum?” İşte şu vitrindeki. Babam eline alıp inceledi: “Biraz pahalı oğlum. Bak şu mavi olan da aynısı, hem daha ucuz. “Hayır!” dedim. “Kırmızı olanı istiyorum. İstiyorum işte, istiyorum!” “Oğlum mavinin de kapıları aynı. Sadece farlar farklı.” “Kırmızııııı!..” dedim. Babam biraz söylendi ama aldı. Dükkân sahibi, “Yaman bir oğlunuz var beyefendi. Tuttuğunu koparıyor maşallah,” dedi. Babam, “Öyledir benim oğlum, aklına koyduğunu yapar,” dedi. Annemle babam mutluydu. Ablam göz kırptı; sana söylemiştim der gibi.