Read Aloud the Text Content
This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.
Text Content or SSML code:
Veli Toplantısı Okuldaki veli toplantısı için öğretmenimiz sınıftan birinin kendisine yardımcı olmasını istemişti. Gönüllü çıkmayınca kura çekmek zorunda kaldı. İçimden ‘ben olmayayım’ diye dua ettiğim sırada öğretmen şak diye ismimi okumaz mı! Başıma aniden bir ağrı saplandı. Yüzümü buruşturdum. “Ne oldu Batu, iyi misin?” “Yok biraz hasta gibiyim de öğretmenim.” Sınıfta anlamlı fısıldaşmalar olunca öğretmenimiz gülümseyerek, “Hafta sonuna kadar iyi olursun, merak etme, Pazar günü dinlenmiş ve sapasağlam burada olursun. Zaten bir saatlik bir toplantı, zamanını almaz,” dedi. Uff yaaa!.. Tam da o saatlerde en sevdiğim çizgi film başlıyordu, ama itiraz etmedim. Cesurca göğüsledim bu karan. “Tamam öğretmenim, saat on bir de gelirim.” O sabah annemle birlikte okula gittik, biraz gergin gibiydi annem, yürürken kolumdan çekmesi pek iyiye işaret değildi. “Merak etme anne, derslerim çok kötü değil, bu dönem matematiği kurtaracağım bak, göreceksin.” “Sen kime çektin böyle, anlamıyorum ki? Babanın da benim de en iyi dersimiz matematikken iki senedir bu dersten zorla geçiyorsun. Ama sende planlı çalışma denen şey yok ki... Akşama kadar bilgisayar, ondan sonra televizyon, kaldırıyorum zaten o bilgisayarı, göreceksin!’’ Öff... Hay konuyu açmaz olaydım, söylenir de söylenirdi artık. Biraz sonra da mühendis olan dayımı anini irdi kesin. “Bak Mertcan dayın bilgisayar mühendisi oldu, ama oluna kadar bilgisayarın yüzünü görmedi çocuk. Her /uman bilinçli ve programlı çalıştı. Şimdi çok iyi bir şirkette biliyorsun.” Biliyorum anne.” “Amcan da öyle, üniversiteyi dereceyle bitirince yurt dışından bir sürü iş teklifi gelmişti.” "Biliyorum anne.” Toplantının olacağı sınıfın önünde öğretmenimiz bekliyordu. "Hoş geldiniz, Batu bugün bana yardımcı olacak. Birkaç fotokopi var dağıtılması gereken, bir de 23 Nisan programı ile ilgili tahtaya yazılacak şeyler var. Zaman kaybı olmasın diye öğrencilerden birini görevlendirmek istedim. " Tabi tabi, Batu seve seve yardım eder,” dedi annem, her zamanki gibi benim adıma karar vermişti. Yavaş yavaş diğer veliler de geldi ve toplantı başladı. Öğretmen konulardan sonra bazı velilerle özel olarak görüşeceğini söyledi. İlk konu beslenme saatimizdi: “Beslenme saatleri hakkında çocuklardan gelen bazı şikâyetler oldu, sanırım evlerde problem yaşanmaya başlamış.” “Evet öğretmen hanım,” dedi Sırma’nın annesi. “Benim kızıma bu yıl ortodonti tedavisi yapılmaya başlandı, doktor ısırarak katı şeyler yemesini kesinlikle yasakladı. Ama her gün bir elma yemesi gerekiyor. Elmayı kesip koyarsam kararıyor, bu durumda çantaya bir bıçak koymam gerekli, ama kızım buraya bıçak getirmek istemiyor. Bu durumda ne yapabilirim söyler misiniz?” “Ben ne yapabilirim?” dedi öğretmenimiz, kaşlarım taa yukarı kaldırarak. “Acaba sınıfta bir bıçak bulundurup kızımın elma yemesini kolaylaştırabilir misiniz?” Veliler arasında gülüşmeler oldu. “Böyle bir şey mümkün değil hanımefendi, ama bir çözüm bulmaya çalışırız,” dedi öğretmenimiz. Bir başka veli söz aldı: “Salı günkü listeden, yumurtanın çıkarılıp yerine patates konulması uygun olur mu? Oğlumun küçüklüğünden beri alerjisi var da.” ‘Aa...’ dedi Bertan’ın annesi. “Benimki de şimdiye kadar yumurtasız kahvaltı yapmamıştır, yapmaz. Hem genel listenin değiştirilmesi de ne demek oluyor?” Sırma’nın annesi halen ısrar ediyordu: “Elma getiren her çocuğun böyle problemi yok ki canım, hayır zor durumda kalmasak istemem zaten, fakat ortodontistimiz sıkı sıkı tembih etti ki...” Kadın daha fazla devam edemedi, öğretmenimiz araya girip susturdu: Lütfen hanımefendi, kızınız elmasını evde yesin o zaman. Ortodontistinizin buna bir itirazı yoktur herhalde. Yumurta konusuna gelince alerjisi olan patates getirsin bunda bir sakınca yok. Sınıfa durumu açıklarım. Konuyu fazla uzatmadan kapatalım, çünkü bu liste sene sonuna kadar değişmeyecek, okul yönetiminin aldığı karar bu. Şimdi kültürel faaliyetler hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi 23 Nisan yaklaşıyor ve biz de sınıf olarak bu güne hazırlık yapıyoruz. Bale, folklor, tiyatro gösterileri yapılacak. Bunlar için gruplar oluşturuldu ve çalışmalar başladı. Seçmeler yapılırken öğrencilerin yetenek ve ilgileri dikkate alındı ve hepsine bir görev verildi. Çocuklarınızı bu konuda destekleyeceğinizi umuyorum.” Sözüne devam edemedi, bir veli söz istiyordu. “Öğretmen hanım benim çocuğumu ışıkçı yapmışsınız. Arkadaşları sahnede oynarken, benim, Cem Yılmaz taklidiyle bizi gülmekten öldüren oğlum, sahne arkasında kalacak, öyle mi?” “Beyefendi, oynanan oyun bir dram. Provalar sırasında oğlunuz ne zaman repliği okumaya kalksa gülmekten konuşamadı. ‘Ayşe kalk bak yaklaşan düşmana,’ cümlesinde gülünecek ne var, söyler misiniz?” “Pıhha haha... Kesin düşman sözüne gülmüştür, onunla ilgili bir Cem Yılmaz esprisi var da... Ben bile kendimi tutamıyorum bakın,” dedi adam. Sınıftan homurtular yükselince öğretmenimiz sesini yükselterek devam etti, biraz daha sinirli görünüyordu: “Konuyu bölmeyelim lütfen! Evet Vicdan Hanım siz buyurun.” “Ben bale hakkında bir şey söyleyecektim. Yani bu bale konusunda ne yapılmaya çalışılıyor. Yani benim kızım üç yaşından beri balenin içinde, her hafta baleye gideriz ailece. Üstelik halası da balerin yani, bize önlerden bilet falan ayarlar. Onu bale grubuna almamışsınız, bilmiyorum yani.” Bu kadın kesin ‘yani Hande’nin annesiydi. O da böyle ‘yani’ siz cümleye başlamaz. “Vicdan Hanım, kızınız sadece bale seyretmiş, bu konuda bir çalışması olmamış. Oysa sınıfta üç tane, uzun süredir bale kursuna giden öğrenci var. Zaten bizim sınıl tan üç kişiye ihtiyaç vardı. Bu durumda ne yapabilirim yaniiii?” dedi öğretmenimiz. Elime bir tomar fotokopi tutuşturup velilere döndü: “Kıyafetler konusunda şimdi birkaç fotokopi dağıtılacak, orada nerelerden alınabileceği, fiyatları yazılı. İsterseniz kendiniz de dikebilir ya da diktirebilirsiniz. ” Dilara’nın anneannesi de gelmişti toplantıya, onu artık tanıyorduk çünkü birinci sınıftan beri hiçbir etkinliğimizi kaçırmamıştı. “Hanım kızım, bu balerinlerin kıyafetleri pek sade olmamış mı? Şu etek kısmına biraz boncuk falan işlense... Pek renksiz olacak çocuklar. Dilara bale yapacak da...” “Kıyafetler değiştirilmeyecek hanımefendi. Şimdi başka sorusu olan yoksa ismini okuduğum çocukların velileri dışındakiler gidebilir.” Ooooh! Ben de bayılacaktım artık. Bu veliler bizden de beterdi. Çekilmezlerdi YANİ!.. Bertan’ın babası söz istedi bu kez: "Bir dakikanızı rica edeyim. Oğlum iki yıldır flüt çalıyor. Halk türkülerinin yanında acaba birkaç Türk sanal musikisi parçası da öğretebilir misiniz? Ben yıllardır radyoda Türk sanat musikisi programlarını kaçırmam, ayrıca fırsat buldukça koro çalışmalarına katılırım. Oğlum bana flütle eşlik ederse ne hoş olur diye düşünüyorum.” "Belirlenen ders kitaplarını takip etmek zorundayız İrfan bey!” dedi öğretmenimiz sertçe. “Genel konular bittiğine göre toplantı bitmiştir, teşekkür ederim,” diyerek bana döndü: “Batucum teşekkürler, sen de gidebilirsin annenle.“ Oohhh bee!.. Sonunda bitmişti. Hemen annemin eline yapışıp dışarı sürükledim. “Tamam tamam, dur gidiyoruz işte.” “Çabuk ol anne, patladım.” “Bu sefer haklısın galiba, ne o öyle bir sürü saçma şey konuşulup durdu. İnsanlar ne tuhaf Türk sanat müziği seviyor diye oğlu da sevmek zorunda sanki.” “Ama anne, sen de matematiği sevmemi istiyorsun.” “İkisi çok farklı. Matematik sevilmesi gereken bir bilim dalıdır, aksi düşünülemez.” “Ama anneeee...” Annemin de onlardan bir farkı yoktu işte. Öğretmen olmak için çok sabır gerektiğini anlamıştım. Bizlerle ilgilenmek neyse... Ama bu büyükler, çıldırtırdı adamı.