Read Aloud the Text Content
This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.
Text Content or SSML code:
Hayal Kurma Dersleri Öğretmenimiz bugün derste ‘hayal kurmaktan bahsedince hepimiz şaşırdık. Tam dördüncü sınıfa gelmiştik ve bebekler gibi hayal kurmamız isteniyordu. Hepimiz sıralara yatıp tavanı seyretmeye başladık. Bir yandan da gülümsüyorduk. “Ne yapıyorsunuz siz öyle?” dedi öğretmenimiz. “Hayal kuruyoruuuuuz!..” diye bağırdık. “Bana yıldızlan seyrediyormuşsunuz gibi geldi,” dedi öğretmenimiz. “Hayal kurmak ciddi bir iştir.” “Yok artık öğretmenim,” dedi Ümit, “kardeşim bile hayal kurmaz, çocuk işi bunlar,” dedi. “Benim Hayal adında arkadaşım var,” dedi Zeynep. Koray “Hayal yerine hayalet konusunu işlesek...” deyince sınıfta “Uuuğğğ” sesleri yükseldi. Öğretmenimiz, “Kesin şamatayı!” diye bağırdı. “Gazetede okuduğum haber doğruymuş demek ki. İstanbul’da çocuklara hayal kurma dersleri veren bir merkez açılmış. Haberiniz var mıydı? Ben okuyunca ciddiye almamıştım. Hayal kurmayı bilmeyen çocuk olur mu, diye düşündüm. Demek doğruymuş. Bugün ders falan vermiyorum. Yarına kadar herkes kendi geleceği ile ilgili bir hayal kursun. Yapmak istediği iş, hayat tarzı, yaşamak istediği dünya... Tüm bunlarla ilgili olacak. Bunu ister yazılı ister sözlü olarak bizimle paylaşacak. Haydi bakalım kolay gelsin,” deyip dersi bitirdi. Eve geldim. Annem komşudaydı. Ozan’ı aradım: “Oğlum gel de şu ödevi beraber yapalım. Aklıma hiçbir şey gelmiyor.” “Tamam hemen çıkıyorum evden, sonra da bilgisayarda oynarız biraz,” dedi. O gelince hemen oturduk ödevin başına. Çabuk bitse de oyuna başlasak hemen diyorduk, ama öyle ha deyince hayal kurulmuyordu işte. “Yav böyle ödev mi olur, şıkları bile yok,” dedi Ozan. “Valla aklıma bir şey gelmiyor. Hem bebeklerin işidir böyle şeyler. Biz masal mı dinliyoruz büyüdük artık,” dedim. Bir an önce hayallerimizi kurup bu işten sıyrılmaya karar verdik. Daha bilgisayarda oyun oynayacaktık ve zamanımız daralıyordu. “Hayal nasıl kurulur ki? Hani filmlerde oluyor ya, yatıp gökyüzünü seyrediyorlar, sonra da hayallerini anlatıyorlar,” dedim. “Yok, o aşklı filmlerde oluyor,” dedi Ozan. “Yooo... Çocuk filmlerinde de var. Mesela çocuk sirke haydıyor, bir sirk cambazı olduğunu hayal ediyor falan.” Belki işe yarar diye yattık halının üstüne. Başladık tavanı seyretmeye... “Uff. Sizin tavan da ne kadar kirliymiş. Ne zamandır boyanmıyor bu?” dedi Ozan. “Sana ne oğlum. Sanki sizinki çok temiz. Sen hayaline bak.” “İşte tavan kirli olunca gözüm takılıyor... Kuramıyorum. Sende var mı bişi?” “Ha deyince olmuyor ki. İlham yelmiyor.” “Ben bir şeyler buldum sanırım.” dedim. “Bilgisayar mühendisi olmuşum. Onlar çok kazanıyor. Burhan Ağabeyim bilgisayar mühendisliğini kazandığında babam, ‘Yırttı çocuk,’ demişti. Bir şirkette çalışıyorum ve bankada bir sürü param var. Markete (indiğim zaman bütün cips ve şekerlemeleri ve meyve sularını alacak kadar. Çok güzel bir evde oturuyorum ve üç tane de çok uslu, sürekli uyuyup gürültü yapmayan çocuklarım var. Bir köpeğim, kurt tabi, belki bir de karım, çok emin değilim. Çok konuşuyorlar.” "Yanlış hayal,” dedi Ozan. "Nedenmiş?” dedim. "Büyüyünce insanın canı şeker ve meyve suyu istemez. Sen biç sokakta şeker yalayan büyük gördün mü, ya da çikolata yiyen?” Gördüm. Babam biz yatınca geceleri kalkıp gizli şokella yiyor. Bir keresinde su içmek için mutfağa gittiğimde gördüm. Beni görünce gülümsedi, dişleri kahverengiydi. Korkunç gözüküyordu.” “İyi, ye de herkes sana gülsün. Bak şimdi benim hayalimi dinle. Ben bir fabrika müdürüyüm. Oyun cd’leri yapan bir şirket bu. Oyunlar piyasaya çıkmadan, kimse görmeden ben seyrediyorum. Patron olduğum için beğendiğim oyunları parasız alabiliyorum. Bir de yılbaşı ve bayramlarda, içinde oyun cd’leri ve yeni çıkan filmler olan sepetler geliyor evime. Evim üç katlı ve her katta playstation var, bir de en büyük boy plazma televizyon. Dünya kupası maçlarında bütün sınıfı çağırıyorum eve. Evli değilim tabi.” İştee Hayallerimizi kurmuştuk. “Unutmadan yazalım,” dedi Ozan. “Sonra da oyuna başlarız.” İkimiz de hayallerimizi deftere yazıp oyuna daldık. Ertesi gün okulda hayallerimiz okunuyordu. Reha başladı: “Babamın patronu gibi son model bir arabam olsun istiyorum. O arabaya binip alışveriş merkezindeki pastaneye gideceğim ve her gün on kilo çilekli ya da karışık dondurma yiyeceğim. Bir de onunki gibi saçlan sarı olan bir karım olsun. Sonra tabi köpekli ve bahçeli bir ev. Bahçesinde mangal olmalı ve mutlaka akşamları limonata içmeliyim. Ne iş yaptığıma gelince... Babamın patronunun dediği gibi: SIR!” “Sır diye iş mi olur be?” dedi Murat. “Valla oluyor,” dedi Deniz. “Ben de duydum. Bizim sokağa yeni taşınan Fahri Beyler çok zengin. Babam adamın yaptığı iş sır,” diyor. “Deniz sen anlat bakalım,” dedi öğretmenimiz. Deniz kâğıda yazmamıştı. Tahtaya çıkıp anlatmaya başladı: “Ben Nihal ablam gibi bir televizyon kanalında çalışmak istiyorum. En iyisi spiker olmak tabi. Hem çok kazanıyorsun hem de her gün değişik bir kıyafet giyiyorsun. Çocuklarım olsun, ama kreşe gitsinler. Evimin mutlaka jimnastik salonu olmalı ki formumu koruyayım. Form çok önemli bu işte. Nihal ablam öyle diyor, pişman spiker olmaz, diyor. Bence de haklı. Eşime gelince mutlaka bıyıksız olacak, uzun boylu ve kibar.” Öğretmenimiz gülümsedi, “Mesleği?” diye sordu. “Zengin...” dedi Deniz. “Zenginlik meslek değildir, bir durumdur,” dedi öğretmenimiz. “Neden?” dedi Deniz. “Nihal ablam evlendiğinde Babaannem, çocuk ne iş yapıyor, diye sormuştu; annem de zengin, dedi.” Öğretmenimiz sadece gülümsedi yine. Sıra Ahmet’teydi: “Banka müdürü, şarkıcı olmak istiyorum,” dedi Ahım ı “Şarkı söylemeyi çok seviyorum ama bankacı da olmam gerek. Babam, çok yakında bankadan memurların kapımıza dayanacaklarını söylüyor. Banka müdürü olunca onları engellerim. Geceleri, bankadan çıkınca da şarkıcılık yaparım. Kendi bestelerim olur, insanlar benimle oynayıp stres atar. Röportajlarım çıkar gazetelere. Her şeyi kendim başardım derim.” Sezen’in hayali de benzerdi: “Doktor, ressam olmak istiyorum. Doktorlar iyi kazanıyor. Çocuk doktoru olursam babam muayene de açacakmış bana. Resim yapmayı çok seviyorum, ama yetmez. Dünya aç ressamlarla dolu, diyor annem. Aç olursam resim yapamam tabi. Annem haklı. Evliliğe gelince... Halen karar veremedim. Annemle babama bakınca evlenmeyi istemiyorum, ama Ferigan teyzem gibi arkamdan, yazık evlenemedi gitti, denmesini de istemem. Evim olursa Müjgan teyzemlerinki gibi hobi odam olsun. Gerçi onların bir hobileri yok. Moda diye yaptırdık, hobi odasız ev bir şeye benzemiyor, diyor Müjgan teyzem.” Sezen’den sonra Derya vardı sırada. Öğretmenimiz “Tamam!” dedi. “Tamam, devam etmiyoruz. Çocuklar bu nedir böyle?.. İnanamıyorum size. Hani sizin hayal gücünüz, yaratıcılığınız? Hepiniz başkalarının hayatlarını anlattınız bana. Kendinize ait düşleriniz, beklentileriniz yok mu sizin? Hayallerinize bir sınır koyduğumu hatırlamıyorum. Aranızda bir kişi bile okyanusu görmekten, Ay’a gitmekten bahsetmedi. Bana böyle bir soru sorulsaydı, çocukluğumdan beri merak ettiğim mercan kayalıklarını görmek isterdim. Yunuslarla yüzmek, tekneyle denizlerimizi dolaşmak, balonla uçmak ya da Karadeniz’in yüksek yaylalarında kamp kurmak isterdim örneğin. Meslek olarak ise hiçbiriniz araştırma geliştirme yapacağınız, yaratıcılığınızı kullanacağınız bir meslek söylemediniz. Ama evleriniz hep bahçe içinde ve lüks olsun istediniz. Kimse yeni bir ev modelinden bile bahsetmedi. Oysa elektrik enerjisini kendi üreten evler var günümüzde. Ne kadar sınırlar koymuşuz size, belki de hata bizde. Yazık...” dedi. Valla pes!.. Şu bizim öğretmen çocuk gibi. Ne arabası var ne evi... Henüz evlenmemiş de... Hayal ettiği şeylere bak. Bankada parası da yoktur Allah bilir. Şimdiden kendi kendime söz verdim: Hayallerim gerçekleşirse ona bir araba alacağım.