Read Aloud the Text Content
This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.
Text Content or SSML code:
Doyumsuz Çocuklar Babam televizyon başında saatlerini geçirmekten keyif mi alıyor, yoksa acı mı çekiyor anlayabilmiş değilim. Ne zaman bir şey seyredecek olsa mutlaka yüzünü buruşturur, kızar, söylenir. En sevdiği futbol programlarında bile hop oturur hop kalkar. Hele sabah programlarını sunan kadınlar delirtir babamı. Bu sabah yine aynı şeyler oldu: “Şu şu saçlara bak saçlara! Yahu bu kadın evden çıkarken aynaya bakmıyor mu? Kadının yüzü tepsi gibi, o ısrarla saçlarını kısa kestiriyor. Şebek gibi olmamış mı?” Annem babama ters ters bakıp kanalı değiştirdi. Bu kez bir ekonomist, günün haberlerini veriyordu; “Son altı aylık veriler gösteriyor ki, faizdeki keskin düşüş iki ay daha aynı trendde devam edecek. Bono faizleri artarken reel faizler borsadan etkilenip düşecek...” Babam koltukta doğrulup elindeki çay bardağını hışımla sehpaya bıraktı. Elini televizyona uzatmış, adamı dövecek gibi bağırıyordu: “Yahu kardeşim, kandırmayın milleti! Daha geçen ay filiz çıkacak dediniz, şimdi düşüyor; borsa parlak diyorsunuz, bütün kağıtlar değer kaybetti. Oraya çıkıp çan Sim çan konuşuyorsunuz, yaptığınız bir şey yok.” Babamın bu söylevlerine alışmıştık artık. Her program, her spiker, her dizi film için söylenecek olumsuz bir sözü vardı. Bir tek belgesellere ses çıkarmazdı. Ama bazen maymunlar daldan dala çok sıçradılar diye kızdığı olurdu. Annem dayanamayıp yine değiştirdi kanalı. Bu kez bir psikolog, çocuk gelişimi ile ilgili bilgiler veriyordu: “Altı yaşından itibaren çocuk artık sosyal hayatın bir parçası olmaya başlamıştır, aile toplantılarına katılır, söz alır, söylediklerinin dinlenmesini ister. Bunlar, toplumda bir yer edinme çabasının göstergeleridir. Küçük fıkralar, yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar anlatıp dikkat çekmeye çalışır...” “Sonra da tepemize biner, vıdı vıdı hiç susmaz!” dedi babam. “Tabi konuşmak kolay. Kendisi kaç tane büyüttü acaba?” diye devam etti. Annem bu arada kanalı çoktan değiştirmişti. Bir kadın avaz avaz türkü söylüyordu bu kez: “Ham meyvayı koparmışlar dalındaaann” Babam durur mu? “Yav geç şunu Allah aşkına, şişirmişler kadını balon gibi baksanıza. Bu kameramanları keseceksin. Çekim nedir, görüntü nasıl alınır bilmiyorlar,” diye bu kez de kameramanları haşladı. Annem ‘artık yeter’ der gibi baktı babama. “Ben gidiyorum,” dedi. Babam duymadı, çünkü halen söyleniyordu: “Bu ses bu vücuttan nasıl çıkıyor, anlamıyorum, borazan borazan...” Annem kapıyı çarpıp gitmişti. Babam sağa sola bakındı, kumandaya uzandı. On dakika kanal kanal dolaştıktan sonra bir belgesel programında karar kıldı. “Heyyyt, yavrum be!.. Bak Can bak, suaygırını görüyor musun, müthiş bir hayvan bu. Şu gövdeye bak, bunların erişkinleri bir buçuk tonu buluyormuş. Bak bak suya nasıl giriyorlar, kızdırmaya da gelmez haa... Sinirli hayvandır, öyle şirin göründüğüne bakma. Kızdı mı devirir adamı.” “Sen nereden biliyorsun baba?” “Nereden mi biliyorum, biz bunları gördük oğlum. Öğretmenimiz, ilkokulda iki kez hayvanat bahçesine götürmüştü, orada incelemiştik.