Read Aloud the Text Content
This audio was created by Woord's Text to Speech service by content creators from all around the world.
Text Content or SSML code:
Çok mu Avrupacıyız nedir? Aslında hiç te öyle bir derdimiz yok. Ama Türkiye bir Amerika kıtası ülkesi değil ve ABD okyanusun diğer ucunda bir ülke. Aslında ABD ve AB aynı şey değil. Biz Uzakdoğu ya da Afrika ülkesi de değiliz. Bugüne kadar birbiriyle en kanlı savaşlar yapmayan pek ülke, millet kalmayan bir dünyada coğrafi konumumuz belli. İran, Irak, Suriye veya diğer birçok ülke için gündeme dahi gelemeyecek şekilde zaten gümrük birliği üyesi ve tam üyelik için aday ülkeyiz. Diğer seçenekleri boş yere aklımıza bile getirmeyerek UEFA, EBU gibi birçok Avrupa organizasyonuna öteden beri üyeyiz. Başkan Trump'ın yakınarak "Newyork'ta her yer Mercedes dolu" sözlerinden anlaşılacağı üzere, ilk kuruluş adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu ve şimdi Avrupa Birliği diğer dünya ülkeleriyle ilişki kurma, ticaret yapma önünde hiç bir engel değil. Ülke olarak en büyük ticaret ortağımız ve birçok soydaş ve vatandaşımızın yaşadığı yer yine Avrupa. Onlar mı bizi kabul etmek istemiyor yoksa biz de mi fazla gönüllü değiliz tartışma konusu olabilir. Diğer boyut ve unsurlarıyla AB esas itibariyle en önce bir ekonomik ve ticari dayanışmanın sergilendiği gevşek bir siyasi yapılanmadır. Gümrük birliğinin hafif kaldığı şekilde ekonomik birlikteliği sağladığı en büyük enstrüman ortak para birimidir. Bugün döviz kurlarından söz edildiğinde ilk akla gelenler dolar ve eurodur. Başlangıçta sancılı süreçlerle euroya geçişin topluluk üyelerine kattıkları ve olumsuz etkileri değerlendirilebilir. Geçmişte benzer sorunlar yaşayarak, hem güç hem korunma aracına sahip olmayı istemiş Avrupa ülkeleri gibi ülkemizin bugün döviz kurları nedeniyle sıklıkla sıkıntıya düştüğü, bunun enflasyona etkisi, suistimale açık oluşu ve ekonomiye duyulan güven vs. önemli ve süreklilik arz eden sorunlara açık tutulan bir kapıdır. Türkiye için serbest dolaşım hakkı ile AB ortak para birimine geçmek imtiyazlı ortaklık kaygıları taşımadan ileri doğru atılan, devamı olabilecek, ucu açık kazanımlar olabilir. Euro bölgesi ülkesi olmak Türkiye'ye göz ardı edilemezlik getireceği gibi belki bazı karşılıklı önyargı ve olumsuz yaklaşımların eriyip yok olması, gereksiz olduğunun görülmesi, rafa kalkması, unutulması araçlarına dönüşebilir. Türkiye'nin bir çok konu hakkında söz söyleme, telkinde bulunma, ilgili ve sorumlu gördüğü meseleler hakkında kendini ifade ve temsil etme, sözcülüğünü yapma, savunma imkanı ve gücü genişleyip artabilir. Ülke ekonomisinin kronik sorunlarını bertaraf etmenin yanında bölgesel ve küresel ekonomi merkezi ve dünya ekonomisine entegre olma yolunda önemli bir adım olabilir. Siyasi açıdan dışarıda kalmak yani Avrupa Parlamentosunda "henüz" temsil edilmemek gurur incitici gibi olsa da parlamentoda yapılan genel düzenlemeler tüm topluluk üyeleri için geçerlidir ya da oybirliğiyle istenilen karar zaten bugün de alınabilmektedir. Hiçbir zaman euroya geçmemiş İngiltere'nin birlikten çıkışı ile ilgili değerlendirmeler abartılı ve İngiltere'nin tasasına düşmesi gereken konular olarak görülebilir. Anlaşmalara bağlı işleyişlerin geçerli olduğu bir ortamda bir gün İngiltere tekrar topluluğa üye olmayı isteyebileceği gibi her ülke ve Türkiye için de ek ve yepyeni anlaşmalar yapmak mümkün olacaktır. Ne Almanya ne Fransa ve diğerleri birliğe üye oldukları için ekonomik ya da siyasi bağımsızlıklarını bir kenara bırakmış değiller. Avrupa Birliği İtalya, İspanya, Hollanda gibi ekonomik ve siyasi açıdan önemli diğer ülkelerin de olduğu bir yapıdır. Küresel ekonomik değişimler, göç dalgası ve birliğin küçük ama pek çok yeni üye ülke kabul etmesi ve diğer sebeplerle Avrupa'da bir yavaşlama ve dinamizm kaybı gözlendiği söylenebilir. Ancak yine de ülkemizin çıkar ve yararı ile birliğe katabileceği yeni güç ve dinamizm ile mutlaka sahibi olacağı önemli rol dikkate değer konular olmalıdır. Geçmişte birçok farklı halk ve kültürü barındıran bir yapıyı sürdürmeyi başarmış bizler, sadece deneyim ve fonlarından yararlanmayı değil bugünkülerin yanında diğer Avrupa ekonomi, sanayi, ticaret, eğitim, bilim-araştırma vs. yapı ve organizasyonlarına üye ve ortak olup doğrudan katkı yapmayı da düşünmeliyiz. Birliğe üye birçok ülkeden Türkiye'nin birçok bakımdan daha büyük, ileri, gelişmiş, yeterli olduğu rahatlıkla söylenebilse de ülkemizin bugün bile sahip olduğu ihracat rakamları, enflasyon oranı ve kişi başına düşen milli gelir değerleri gibi önemli göstergeler bir çok birlik üyesi ülkenin gerisinde ve önemli bir dünya gücü olmayı istemenin yanında daha yüksek hayat standartlarıyla vatandaşlarımızın yaşaması için yeterli görülmemelidir. Hiç bir şeyin sihirli değnek olmadığı dünyamızda ne AB üyeliği ne de başka bir şey her türlü sorunun çözülmesi, her şeyin üstesinden gelinmesi ve sonu anlamına gelmeyecektir. Avrupa Birliğinin bir hristiyan kulübü olması söylemi Rusların, Çinlilerin, Amerikalıların, Japonların da müslüman olmamaları ile havada kalıyor. Etkileşimlerin karşılıklı olup her iki tarafın da birbirinden öğreneceği şeyler olabileceğini düşününce ve en başta kendimizden emin olunca bazı kaygılara yer olmadığı anlaşılabilir. Elleri öpülesi Mehmet Akif bir çırpıda şöyle özetlemiş: Dinleri var bizim işimiz gibi, İşleri var bizim dinimiz gibi. İtalya ve İsveç gibi iki ülkenin bile sosyal ve kültürel açıdan çok farklı ülkeler olduğunu görebilmek mümkünken ülkemizin bağımsızlığını kaybedip dinimizin elden gideceğini, geleneklerimizin yok olacağını düşünmek önemli ve gerekli ama kaygı duymak yersiz gibi geliyor. Ne dersiniz, bilemeyiz belki tersi olur.